Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 16 Aralık 1977’de 8 Mart “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” ilan edildi. Bunun arkasında, 8 Mart 1857 tarihinde New York’ta bir dokuma fabrikasındaki grev sırasında çıkan şüpheli yangında hayatını kaybeden kadınların mücadelesi var.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun. Dünyanın tüm meydanlarında coşkuyla, neşeyle, kazanımların gururu, kazanılacak hakların umuduyla, rengarenk kutlansın.
Mary, o sabah uyandığında ilk iş olarak oğlanların üstünü örttü, ardından da üst yanı kırık camın, beyaz bezle kapattığı bölümünün sağlamlığını kontrol etmek için pencereye doğru gitti. Bezi kaldırıp dışarı baktı, şehrin üstüne ağır bir sis çökmüştü. Bir şarkı mırıldandı. Her şeye rağmen, tüm yoksulluğa, boğazlarına kadar battıkları açlığa, soğuğa, hastalıklara rağmen neşesini korumalıydı. Oğlanlar için. Üzerine reçel sürülmüş mısır ekmeği dilimlerini yataklarının başındaki komodinin üzerine bıraktı, çilli, yumuşak, sıcak yanaklarına birer buse kondurdu ve fabrikaya gitmek üzere yola çıktı.
Bugün çalıştığı dokuma fabrikasında grev başlayacaktı. Dokuma işçisi kadınlar yaşadıkları ağır çalışma koşullarına boyun eğmeyeceklerini söylemek, insanca çalışma koşulları istediklerini haykırmak ve boğazlarını doyuracak bir maaş almak için makinaları kapatacaklardı. Heyecanla girdi içeri. Lisa’yı gördü. Yanına gitti. Lisa da heyecanlıydı. Pankartları, kararlı bakışları ve güçlü yüreklerinden başka hiçbir şeyi olmayan yüzlerce kadın işverene isteklerini hep bir ağızdan haykırmaya başladı. Fazla mesai ücreti, daha iyi bir maaş, hastalık izni…
Grev başlayalı birkaç saat olmuştu ki ortalık bir anda karıştı, Mary fabrikanın yemekhanesindeydi, çatıya baktı, dışardaki sis sanki içeri dolmuştu, kapkara, boğaz yakan, ağır bir duman… Polisin kapıları kilitlediği fısıltısı yayıldı sonra, hepimizi diri diri yakacaklar, diye bağırdı Barbara. Binlerce kişi bir anda birbirine çarparak çıkışa yöneldi. Mary, Lisa’nın elini tutmuş, göz gözü görmeyen fabrikada, çıkış kapısını bulmaya çalışıyordu. Tek isteği buradan bir an önce çıkmak, temiz havaya ve oğullarına kavuşmaktı.
Kadınlar birbirine çarpıyor, yere düşen kalkamıyor, çamurlu botlar, topuklu, küt burunlu ayakkabılar altında ezilip boğuluyordu. Kimsenin kimseye yardım edemediği bir can pazarıydı içerisi. Mary şaşkındı, her sabah içeri girdiği koca kapıyı bulamıyordu. En sonunda bir ışık gördü ve oraya doğru yöneldi. Işığın geldiği noktaya doğru can havliyle koşarlarken, Lisa’nın ayağı bir ayakkabıya takıldı, genç kadın yere kapaklandı. Onun elini bırakmayan Mary de yere yığıldı. Karanlıktan ve dumandan etrafı göremeyen yüzlerce kadın üzerlerine basıp geçti. O gün o fabrikada sadece oğullarına daha iyi bir hayat yaşatmak isteyen Mary, yaşlı annesine bakan Lisa ya da o sırada henüz on sekiz yaşında bile olmayan Barbara değil, onlarca kadın, umut dolu, yaşam dolu, sadece haklarının peşinde olan, sevgi dolu onlarca kadın yaşamını yitirdi.
Dokuma işçilerinin mücadelesi
Günlerden 8 Mart’tı, sisli puslu bir bahar sabahı. Amerika’nın New York eyaletindeki bu dokuma fabrikasında hayatlarını kaybeden emekçi kadınlar için görkemli bir cenaze töreni düzenlendi. Tüm dünya bakışlarını, kötü koşullarda çalışan kadınların durumuna çevirdi, eşit işe eşit ücret, ev içi ücretlendirilmemiş emek kavramları konuşulmaya, kadınların bunca yıldır yaşadığı yokluklar dillendirilmeye başlandı.
Her 8 Mart’ta dünyanın tüm meydanları, rengarenk kıyafetleri, üzerinden yıllar geçse de iyileşmeyen haklarını savunmak için bağıran güçlü sesleri, umutlu, kararlı ve güzel yüzleriyle kadınların.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde de anılmaya başlanmasıyla tüm dünyaya yayıldı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 16 Aralık 1977 tarihinde, 8 Mart’ın “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” ilan edilmesiyle, resmiyet kazanan Kadınlar Günü bugün hala pek çok ülkede tam olarak özgürce kutlanamıyor.
Türkiye’de ilk kez 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü” adıyla kutlanmaya başlanan bu gün, 70’li yıllardan itibaren yoğun katılımla sokaklarda anılmaya başlandı. 1980 askeri darbesi sonrası dört yıl boyunca 8 Mart kutlamaları yasaklandı. Bugün, kadın örgütlerinin üstün çabasıyla sürüyor. Tek istedikleri yaşam ve iş koşullarının düzelmesi, her yıl artan taciz ve tecavüz olaylarının son bulması, çocuklarla, iş ve sosyal güvencesi olmayan kadınların korunması olan kadınlar, haklarını elde edebilmek için, tüm zorluklara karşın örgütlü mücadele vermenin önemine inanıyor.
Kadınlar Vardır
8 Mart kutlamalarının başat sloganı olan “Kadınlar Vardır”ın nasıl ortaya çıktığını biliyor musunuz? Gelin, Ayşe Düzkan’ın, bir zamanların harikulade dergisi Pazartesi’deki yazısından hatırlayalım:
Kadın Çevresi’nin kitap klubü var, orada toplantılar yapıyoruz. 8 Mart’ta bir
kutlama yapmak üzere Mozaik grubundan arkadaşlarla günlerce toplantılar yaptık, sonunda, ‘tanıdık’ erkeklerin de katıldığı çok sıcak, çok eğlenceli bir kutlama oldu. Bu toplantılardan hatırladığım önemli bir şey var, o sıralar Erendiz Atasü’nün “Kadınlar da Vardır” adlı kitabı çıkmıştı, biz bu adı bir slogan olarak çok sevip benimsiyorduk, o toplantılardan birinde, Ayşe Tütüncü, “Da eki fazla bence” dedi, “Doğrusu ‘kadınlar vardır’ olmalı. Bir de kadınlar var değil ki.” O slogan, yıllarca bayrağımız oldu.
“Kadınlar çiçek” değil!
Kadınların gerçek sorunları çözmek, eşit işe eşit ücret almak, maddi ve manevi haklarını iyileştirmek gibi sebeplerle çıktığı bu mücadele yolunda, olaya güncel popülist yaklaşımlarla bakmak, “Kadınlar çiçektir” söylemleriyle kadınlara çiçekler dağıtmak ya da tava fiyatlarında indirim, blender taksitlerinde artış yaparak, yani bir nevi kaş yaparken göz çıkararak, emeğe köstek olmak bütün bu mücadele tarihini hiçe saymak demektir. O yüzden Kadınlar Günü’nün anlam ve önemini gerçekten kavramak, bunun için ödenilen bedelleri hatırlamak gerekli.
“Dünya yerinden oynar, kadınlar özgür olsa” sloganı tüm dünyada, farklı ırklardan, dinlerden, dillerden, seslerden oluşan kadınların ortak el emeği ile ortaya çıkan pankartlarda yaşam buluyor. “Birlikte güçlüyüz” sesleri tüm dünyada farklı dillerde de olsa aynı duyguyu, aynı isyanı haykırıyor. 8 Mart’ta tüm dünya kadınları, erkek egemen toplumun cinsel, dinsel, hukuku, maddi ve manevi baskılarına boyun eğmeyeceklerini gerek gündüz, gerek gece yürüyüşleriyle duyuruyor. İstanbul’da Taksim Meydanı’nda gece yürüyüşü yaparken rengarenk atkılar takıyor kadınlar, Buenos Aires’te rengarenk pankartlar taşıyor, Paris’te yüzlerine rengarenk boyalar sürünüyor, Beyrut’ta rengarenk bluzlar giyiyor, Varşova’da rengarenk bayraklar asıyor, Lizbon’da rengarenk bereler takıyor, Kiev’de rengarenk ışıklar taşıyor.
Last modified: 23 Ocak 2019